Titanik, 15 Nisan 1912 tarihinde geçirdiği trajik kazayla tarihin en meşhur deniz felaketlerinden biri haline geldi. Gemide bulunan 2.224 yolcudan sadece 705’i kurtulurken, 1.500'ün üzerinde insan yaşamını yitirdi. Ancak en dikkat çekici hikayelerden biri, geminin en şanssız yolcusunu konu alıyor: Gerçekten de kazadan kaçınması gereken ve aslında Titanik'e binmemesi gereken biri var. Bu yazımızda, bu trajik olayın perde arkasında yatan hikayeye yakından bakacağız.
Henüz genç bir mühendis olan, Thomas Andrews'un cüzdanında bir bilet olmasına rağmen, Titanik'e binmek istemeyen Benjamin Guggenheim, felaketle sonuçlanan bu yolculuktan önce yaşadığı endişeleri sıkça dile getirmişti. Guggenheim, zengin bir aileye mensup olmanın yanı sıra, dönemin en etkili sanayicilerinden biriydi. Gemiye binmeden önce, aklında ciddi bir huzursuzluk vardı; çünkü, kendisi ve birçok yolcu Titanik’in sağlamlığı konusunda şüpheler taşıyordu. Ancak Tudor sınıfının mücadelesi ve prestijli bir yolculuk olması nedeniyle, birçok kişi gibi o da bu yolculuğa katılmak zorunda hissetti. Zamanla bu geminin, yani Titanik’in batı seferinin tarihteki en trajik yolculuk olacağına dair hiçbir fikri yoktu.
Guggenheim, gemiye binmeden önce bir kıyamet senaryosu ve deniz felaketi hayal ediyor gibi görünüyordu. Korkularını dile getiren çok sayıda yolcunun arasında bulunan Guggenheim, sık sık "Bu gemi batamaz" diyen bağırlarla karşılaşıyordu. Ancak bu cezbetmeyi bildiği ve buraya geldiği düşüncesi, onun gerçek bir kaygı içinde olduğu anlamına gelmiyordu. Zirveye ulaşarak kaybettiklerinden kurtulan Guggenheim, yerel olarak “Titanik’in En Şanssız Yolcusu” olarak adlandırılmaya başladı ve bu etiketi taşımaktan pek hoşlanmadığı biliniyor.
Felaket gecesi, Guggenheim çok sayıda erkek yolcuyla birlikte isyan etti. Son derece cesur bir davranış sergileyerek kayıplarını azaltmayı ve kurtulmayı amaçladı. Ne yazık ki, bu çabalar sonuçsuz kaldı. Savaş meydanındaki bir kahramanı andıran Guggenheim, biletin iptalini göze alarak karşıt grupta kalmaya karar verdi. Birçok kadın ve çocukla kendisini koruduğu için bu yolculukta daima dizginlediği içsel cesaret, onun hikayesini daha dramatik bir hale getiriyor. Bu olaydan sonra Guggenheim, tarihi derlemelerde "kayıp zengin" olarak anılacaktır. Bu da gösteriyor ki, kaderin küçük bir dokunuşu, zamanla trajik bir sona dönüşebilir.
Tarih boyunca pek çok kişi Titanik faciasını bilmektedir. Benjamin Guggenheim'in bireysel hikayesi ve karşılaştığı kader, bu trajik olayın ne kadar derin ve karmaşık olduğunu anlamamız için önemli bir parça sunuyor. Her ne kadar onu hayatta tutan şeyin parası olduğu düşünülse de, kendi içindeki korkunun, geminin batışına tanık olmanın önüne geçemediğini söylemeliyiz. Tarafından unutulmaz hale getirilen bu yolculuk, "Titanik’in En Şanssız Yolcusu" İlhamı, ruhumuzda giderilmeyen yaralar kadar derin bir etki bıraktı. Ayrıca, onun hikayesi sadece bir yolcunun hikayesi değil; aynı zamanda insan doğasının en karanlık köşelerini de yansıtan bir alegori olarak öne çıkıyor.
Bugüne kadar Benjamin Guggenheim ile ilgili çok sayıda kitap, belgesel ve film yapıldı. Hayatı ve yolculuğu, insanlık tarihinin en büyük dramalarından biri ile birleşerek, ders alınması gereken pek çok mesaj taşımaktadır. Herkesin hayatında bir dizi karar ve bunların sonuçları vardır; ancak bazen bu kararlar, trajik olaylarla birleşince daha büyük anlamlar kazanır. Titanik'in hikayesi, aşırı güvenin ve teknolojinin doruk noktalarındaki bir felaketin habercisi olarak bizlere hatırlatmalarda bulunuyor. Bütün bu yaşananlardan sonra insan, insan olmanın karmaşık yapısının ne denli ilginç olduğunu ve hayatta kalmanın bazen ne kadar zor olabileceğini bir kez daha anlıyor.