Ukrayna’nın başkenti Kiev’de bir trajedi daha yaşandı. 32 yaşındaki Hanna, eşi tarafından acımasızca öldürüldü. Bu olay, kadın cinayetleri ile mücadelede toplumun ne kadar daha fazla dikkat etmesi gerektiğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Hanna’nın ölümü, sadece kişisel bir kayıp değil, aynı zamanda kadınların yaşam hakları için yürütülen mücadelenin ne denli hayati bir önem taşıdığına işaret ediyor. Kadın cinayetleri, yalnızca birer cinayet değil, toplumsal bir sorunun yansımasıdır ve bu sorunla baş etmek için atılacak adımlar büyük bir önem taşımaktadır.
Hanna, evli olduğu kişiyle birlikte yaşadığı dönemde sürekli tehdit altında olduğu bildirildi. Komşuları, evdeki huzursuzluğu ve şiddetli tartışmaları yıllardır gözlemlemekteydi. Birçok insan, şiddete tanıklık ederken, zamanında harekete geçmeyişlerinin pişmanlığını yaşıyor. Türkiye’de ve dünyada kadın cinayetleri, çoğu zaman aile içi sorunların bir yansıması olarak görülse de, aslında bu meseleler çok daha derin ve karmaşık. Hanna’nın eşi hakkında daha önce şikayetler yapılmış olmasına rağmen, ilgili kurumlar tarafından gerekli önlemlerin alınmaması, birçok kadının hayatını tehdit eden bir durumun sigortalanmıştır.
Bu tür olayların önüne geçebilmek için, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunu daha çok gündeme taşımak gerekiyor. Eğitim sisteminden başlayarak, bireylerin özellikle empati, saygı ve eşitlik konularında bilinçlendirilmesi şart. Devlet, kadın cinayetleri konusunda daha sert önlemler almakla birlikte, toplumsal algıları değiştirecek projelere de imza atmalıdır. Medya, kadın cinayetleri gibi hassas konuları işlerken daha dikkatli ve bilinçli olmalı; basit yüzeysel habercilik yerine toplumsal sorunların derinlerine inerek çözümler önermelidir. Her kadın Hanna gibi bir tehlikeyle karşı karşıya olmamalıdır.
Uzmanlar, kadınların maruz kaldığı şiddet olaylarını azaltmanın en etkili yollarından birinin, mücadeleye birey seviyesinde başlanması olduğunu belirtiyor. Toplumun bütün katmanlarının bu konuda duyarlı olması ve sessiz kalmaması büyük önem taşıyor. Hanna’nın hikayesi, sadece onun ve ailesinin değil, tüm kadınların hikayesidir; bu nedenle, bu tür olayların sona ermesi için toplumsal olarak harekete geçilmesi gerekiyor. Kamuoyu, basın ve sivil toplum kuruluşlarının da destek vereceği bir dayanışma, kadın cinayetlerinin önlenmesinde çok etkili olacaktır.
Hanna, bir kurban olduğu gibi toplumun bir yansımasıdır. Bu trajik olaydan sonra, toplum olarak yapılanmayı ve değişimi başlamalı; asıl olan, bir daha böyle bir acının yaşanmaması için gereken her şeyin yapılmasıdır. Kadın cinayetlerine dur demek, herkesin sorumluluğundadır. Hep birlikte, kadınların yaşam hakkını savunmak için daha güçlü ses vermeliyiz.