Hakkari'nin serpantinli dağlarının eteklerinde, pek çok insanın yaşamını etkileyen bir korkunun gölgesinde karanlık bir hikaye gizleniyor. Yılan korkusu, burada yaşayan bir ailenin hayatını alt üst etti. Annesinin karnındaki bebeğini, doğumuna sayılı günler kala kaybeden 30 yaşındaki Hatice Y. (isimler değiştirilmiştir) için bu teşvik edici hikaye, sadece bir tanesi. İki kez daha düşük yaparak, yılan korkusunun bedelini ağır bir şekilde ödedi. Aile, yaşam mücadelesinin yanı sıra, karşılaştığı bu korkutucu olaylarla yüzleşme mücadelesinde zorlu bir döneme girdi.
Yılan korkusunun kaynağı, Hatice’nin 20’li yaşlarının başında yaşadığı bir olay. İlk yaz döneminde, bahçesinde oynayan çocuklarıyla birlikte, bir yılanın görüntüsü karşısında yaşadığı dehşet, onun korkularını gün yüzüne çıkardı. O günden sonra, Hakkari'nin doğal yaşam alanlarının, oldukça fazla sayıda yılan barındırdığını öğrenen Hatice, her an bir yılandan gözüne çarpacak diye korktu ve bir süre boyunca dışarı çıkmaktan kaçındı.
Bu korku, giderek hayatını daha fazla sarmalamaya başladı. Artık komşu akrabalara gittiğinde bile, sürekli etrafında bir yılan varmış gibi hissetmeye başladı. Özellikle sıcak yaz akşamları, bahçede oturduğu anlarda yılanın aniden belirmesi korkusuyla kalp atışları hızlanıyordu. Korkusu o kadar büyüktü ki, bu stres altında, ilk hamileliğini kaybetti.
İlk düşükten sonra, Hatice için hayat daha da zorlaştı. Düşük sonrası yaşadığı psikolojik travma, onu yalnız bırakmadı. Yılan kabusları, geceleri uyanmasına ve gün içerisinde olumsuz düşüncelerle mücadele etmesine neden oldu. Kan donduran rüyalar, gözlerinin önünde yankılanırken, bir süre sonra kendisini bir tutsak gibi hissetmeye başladı. Yılanlar her köşesinde dolanır olmuştu.
İkinci ve üçüncü düşük, bu korkunun derin etkisini tüm vücudunda hisseden Hatice’nin hayatındaki değişimleri daha da şiddetlendirdi. Hemen hemen her gün doktora gitmekten ve tetkiklerden geçmekten bıktı. Uzmanlar, bedensel sağlığına dikkat etmesi gerektiğini söylese de, aklındaki yılan korkusunu tamamen aşamadı.
Kendisi ve eşinin de desteği ile bu durumla başa çıkmaya çalıştı. Özellikle yoga ve meditasyon seansları, ruh halini biraz olsun dengelemesine yardımcı oldu. Ancak her seferinde, aniden karşısına çıkan bir yılan figürü veya bir arkadaşından duyduğu korkutucu bir hikaye, geçmiş korkularını yeniden canlandırıyordu.
Hakkari'nin yerel toplumunda yaşanan bu korku hikayesinin sadece Hatice’ye ait olmadığını kanıtlayan pek çok başka birey de bulunuyor. Çevredeki kadınlar, benzer durumlarla karşılaştıklarını anlatarak, Hatice’ye moral vermeye çalıştılar. Bu dayanışma, Hatice’nin ruh halini olumlu etkilemekteydi. Bir araya gelen kadınlar, kendi deneyimlerini paylaşarak dayanışma ruhunu pekiştirdiler.
Yerel sağlık kuruluşları, böyle psikolojik travmalara karşı farkındalığı artırmak için çeşitli seminerler ve bilgilendirme toplantıları düzenlemeye başladı. Hatice de bu tür etkinliklere katılarak, kendini daha iyi hissetmeye ve sosyal çevresiyle bağlantıda kalmaya gayret etti. Toplumun bu destekleyici tutumu, her ne kadar geç olsa da Hatice’nin üzerindeki korku dağlarını yıkmaya başladı.
Sonuç olarak, Hakkari’deki bu olay, yılan korkusunun bireylerin psikolojik sağlıkları üzerinde ciddi etkiler yarattığını gözler önüne seriyor. Hatice’nin hikayesi, bir kişinin hayatının nasıl kabusa dönüşebileceğini ve aynı zamanda toplumun bu gibi durumlar karşısında nasıl birbirine destek olduğunu gösteriyor. Onun gibi diğer kadınların da bu deneyimlerden ders alması, karşılaşabilecekleri korkularla daha iyi başa çıkmaları adına hayatî bir öneme sahip.
Hatice, tekrar hamile kalma hayaliyle sarmalı bir dönemin içine girmiş durumda. Yılan korkusunu yenip sağlıklı bir yaşam sürdürme arzusu, onun için yeni bir başlangıç umutlarına dönüşmüş durumda. Korkuların insanların hayatında ne denli derin izler bırakabileceği, bu hikaye ile bir kez daha kanıtlanmış oldu. Gelecek günlerde Hatice’nin ve benzer hikayelerin nasıl şekilleneceği merak konusu.